
ÑËÎÂÀÐÜ ÄÐÅÂÍÈÕ È ÇÀÁÛÒÛÕ ÑËÎÂ.
Èç êíèãè ÑÓÔÈËÜÈ ÑÅÌÅÍÎÂÎÉ, "NART BOYU TÜRKLERİ HUN-KARAÇAYLILARIN ATA SÖZLERİ". /"NART SÖZLE"/. Èçä. "KAYNAK", Ñòàìáóë,2007ã.
/ïðîäîëæåíèå/
Hunnu devletinde toplumsal sınıflandırma mevcuttu.
Birinci sınıf:
Hun halkının temelini oluşturan üst düzey asiliyet -"HUYAN", "KOYAN"( anlamı Tavşan), "LANA"(anlamı Orkide), "SİNOLİN" "SENSENÇEN", (anlamı Araştırmaçı), "SÜYBU", "SÜYBA", "SÜYMA"( anlamı Sonundaki).
İkinci sınıf:
Bürokrasi asiller kitlesi. Bu sınıfa soyların oylarını kazanmış yetenekli insanlar girmiş. Asil olmadıkları halde, doğal yetenekleri sayesinde göreve gelmiş bu kişiler, devletin önemli görevlerini üstlenmişti.
Askeri yönetimi de bu sınıfta yer almıştı.
Üçüncü sınıf:
Bu sınıf soy prenslerine ait olmuştu.
Dördüncü sınıf:
Halk. Asker.
Beşinci sınıf:
Savaşlarda ele geçirilen hakların temsilcileri ve gönüllü "kaçaklar".
Bu sınıflandırılma, bilindiği gibi, M.Ö. 1200 yılından M.Ö. 3-cü yüzyıla kadar bozulmadan sürmüş. M.Ö 3-cü yüzyılın sonunda ise, "Şanüy" (Han) yönetimine geçilmesiyle birlikte, Hunnu Sarayı'nın, iç düzeni alanında büyük değişikler yaşadığı gözlenmektedir.
Şanüy'un tahta çıkmasıyla toplumsal düzeninde önemli değişikler yerli olmakta, yeni unvanlar, şan ödülleri, şanüy soyu için yeni sınıf ve görevler ortaya çıkmaktadır. Yeni değişimler şunları getirmişti:
Birinci sınıf:
"Doğulu Çjuki Prens" unvanı valiant prensine verilmişti.
İkinci sınıf:
"Batı'lı Çjuki Prens" unvanı valianttan sonraki ikinci prense verilmişti.
Üçüncü sınıf:
"Luli Prens" unvanı.
Dördüncü sınıf:
"Yüce Duyuy" unvanı.
Beşinci sınıf:
"Duyuy" unvanı.
Altıncı sınıf:
"Danhu" unvanı.
Yedinci sınıf:
"Guduheü" unvanı. ( Bu halkın arasından seçilerek göreve getirilen kişilerin sınıfı sayılmış ve asillere yardım amaçlı sınıfa alınmışlardı).
Şanüy'un tahta çıkmasıyla, şanüy soyunun önem kazanması ve eski devlet düzeninin değişimlere uğraması, üst düzey asiliyetinin tepkisine neden olarak, toplumsal bunalımlarına yol açmıştı. Gerçekten de, şanüy yonetimine geçiş ile birlikte, Hunnu devleti çöküşüne doğru giden yola koyulmuş demek mümkündür.
Şanüy sistemiyle ilgili ilginç bir nokta var: Çin İmparatoru gibi, Şanüy devlette birinci kişi değildi. "Nart" (En üst. Çatı) boy sayılan üst düzey asiliyeti soyları, şanüyden üstün konumunda olarak, onun işini denetlemekteydi. Eli kolu bağlı şanüy ve durumu içine sindiremeyen onun soyu, üst asil soylar baskısından kurtulmak için elden geleni yaparak, binyıllarca sürüp gelen toplumsal uyuma darbe vurmuş ve iki yüz yıl sonra, kudretli devleti parçalayaçak trajik iç savaşların temelini atmıştı.
Başta, şanüy yönetimi fikri, tam hakimiyetini içermeyen, dış dünyasına görsel uyum sağlanması amaçlı kabul edilen bir kukla resmiyetiydi. Fakat o gerçekleştikten sonra, Çin diplomasisinin öngörü yetenekleri ve şanüy soyunun hakimiyet arzusu bir araya gelince, Soylar ve Şanüy'ün arasında kopma noktası oluşmuştu. Sonuçta Hunnu devletinin içerisinde iki iktidar oluşmakta: bir tarafta-üst düzey asiliyet ve eski şanına düşkün askeri başkanlığı, diğer tarafta ise- şanüy ve onun soyuyla yakın çevresi. İç çelişkiler artık devletin temeline kazınmaya başladığı ve parçalanmaya doğru sürüklediği bir gerçekti. Sadece savaş şanına düşkün askeri başkanlığı bir taraftan, kibirli soy prensleri diğer taraftan, üst düzey asiliyeti de, hastalığa dönüşmüş "Hun Şerefiyle", tam hakimiyetini kazanmakta kararlı şanüy'a sert rakip çıkarak toplumda gerginlik artıyordu. Bu durumda diş ilişkilerini sağlıklı yürütmekte zorluk çeken şanüy, bazı dış "dostların" önerilerine de baş vurmak zorunda kalmaktaydı. Uzun zaman aşamasında, "Soylar Kurulu", "Yüksek Prensler" ve "Yaşlılar Kurultayı" kararını onaylamadan, şanüy girişimde bulunamamış, soy başkanlarının önünde bir bürokrat değerinde kalmaya devam etmiştşti.
Yine de, yavaş yavaş şanüy iktidarı bağımsızlığını kazanmakta ve onun çevresinin zorbalı otoritesi, toplumda huzursuzluk yaşatmaya başlamıştı.
Şanüy ne kadar kuvvetli olursa olsun, onun soylarla başa çıka bilmesi zordu, bu yüzden, dış "danışmanlar" şanüy'a gürültüsüz adımları, okşayışlı davranışları önermiş, çünkü mal ve toprak hepsi soyların elindeydi, üst düzey asiliyet ise mahvedici temelli gücün sahibiydi. Bu yüzden şanüy, bu yönetim sisteminin Hunnu'da köklü ola bilmesi için, soylarla iyi davranışlar içerisinde bulunmalıydı.
Çin Tarihi Kronolojisinde bulunan bir çok olayı incelerken, şaşırtıcı olaylara rastlanmaktadır. Örneğin: şanüy'e üst düzey asiliyeti temsilcisi tarafından hakaret edildiğinde, şanüy susarmiş ve hakaretçi cezalandırılmazmış. Bu da, şanüy yönetim sisteminin Hun halkına nasıl bir yabancı geldiğini ve dış güçler tarafından meydana getirildiğini göstermektedir.
Serbest hareket edemeyen şanüy ise, pes etmeden, soylara karşı direncini güçlendirmek için, kendi soyu ve çevresini güçlendirmekteydi.
Çin de uykuya dalmış değildi, çünkü kader ona ömürlük rakibi ve kendisini defalarca yenilgiye uğratarak, rezalete sokan Hunlar'dan kurtulma fırsatını veriyordu. Şanüy sistemiyle birlikte, bu devleti yönlendirme konusunda kolaylıklar ortaya çıkmaktaydı. Çin de bu yönündeki girişimlerini etkinleştirmişti.
Ama Hun şanüyler'in kavrayamadığı, Çin'in ise işine gelen, bir problem vardı: o da, devletin tamamen soylar birliğinden oluşması ve karşılıklı saygı ve eşitliğe dayalı olmasıydi. Bu iki değerin ortadan kalktığıyla Hun topluluğundaki tüm davranışların bozulacağı kaçınılmaz gerçekti. Çin hanedanının yansıması olan bir Hunnu'da , binyıllarca hürrüyetli bir toplum düzeninde yaşamış asiliyet, kesinlikle yaşayamazdı. Çin diplomasisi bunu önğöre bilmiş ve yücelik duygularına kapılmış, çiçeği burnunda, şanüy sisteminin yerleşmesi ve güçlenmesini körüklemişti. Hun şanüy'leri ve soyları da vatanın nasıl bir uçuruma sürüklendiğini fark edememişti.
Kendi vicdanına danışmaya alışmış, halkının geleneklerine, soyun kurallarına ve Soylar Birliğinin oluşturduğu kanunlara tamamen güvenen, o düzeni değiştirmeye aklına bile getirmeyen basit Hun halkı da, şanüy yönetimine sıcak bakmıyor, unvanlar ve görevleri haksız buluyordu. ( Bu konudaki tepkiler tarihi kaynaklarında mevcut.) Eskiden Hunnu'da herkesin hakkı soyu tarfından korunuyordu, devlet kurumları olup bireye baskı yapılamıyordu. Kişiyle ilgili her tür sorumluluğu soyu üstleniyordu. O yüzden üst düzey asiliyet temsilcisi de, orta soyun temsilcisi de aynı konumda ve aynı haklara sahipti. " Bireyin kişiliği-toplumun kimliği" tutumu izleyen Hun toplumsal birlikteliğinde, bir kişinin-toplumdan, toplumun da-bireyden sorumluluğu değişemez bir manevi kurala dönüşmüştü. Soy unvanları, görevler, yetkililikler kabul edilmiş sırayla, dürüstlük çerçevesinde veriliyordu. Zayıf düşenlere soyları bakmaktaydı, çünkü hastasını, fakirini, ihtiyarını bakımsız bırakan soylar "rezalete" uğrayarak, toplumdan kopma tehlikesindeydi. Bu yüzden eski düzen her kesin hoşuna gidiyor ve şanüy düzenine şüphe uyandırıyordu, çünkü eski Hunnu'da devlet baskı makınesi değil, insanın hayatının kolaylaştırmak için düzenlenmiş bir ortamdı. Şanüy ise, soylar seçimi sonrası tahta çıksa da, artık soyların kontrolünü istemiyordu, kendi tam egemenliğine doğru düzen yapmaya devam ediyordu. Akıllı Çin ise, gizli ve açık "elçilerini" Hunnu'ya sokarak, düşmanını mahvedecek iç çatışmalara yol açarak, bir taraftan-şanüy'u soylara karşı, diğer taraftan da soy büyüklerini - şanüya karşı kışkırtmakla meşguldu.
Söylendiği gibi şanüy sistemine M.Ö. 3-cü yüzılda geçilmiş ve ilk, tarihte bilinen şanüy da TUUMAN olmuştu. Tuuman-şanüy'un döneminin sonunda, başta getirilen nedenler sonucu, Hun devletinin iç ve dış davranışlarında dengesizlik yaşamaya başlamıştı. Bu şanüy'un döneminde, Hunlar'la artık kaynaşmış halklar bile baş kaldırmış, ayaklanmalar düzeni sarsmış, şanlı Hun askeri de, yenilgi ardından yenilği yaşamaya başlamıştı.
Hun tarihinde ilk defa, Üeçji'le (ariy'ler) onlarla başa çıkmış, Çin ayarlı Tuuman da onlara, yıllık verğiyle birlikte kendi oğlunu da esir (amanat) vermiş olduğu, Hun asiliyeti çileden çıkarmıştı. Giderek artan tepkiler tahtı ve halkı sarsmış, rezalete katlanamayan Hun asiliyeti de radikal girişimlerine başlamıştı.
Yenilgisiz "uçan atlıları" rezalete uğratan şanüy Tuuman tahta uzun süre hakim olamamış. Üeçjiler'e verğiyle birlikte teslim edilen valiant MODE, gurururun isyanına karşı koyamamış, düşmanın elinden kaçarak devletine dönmüş ve babasını öldürerek, tahta oturmuştu. Tarihte "MODE DÖNEMİ" en sert yönetim tarzı olarak geçmekte. Hunnu içinde ve dışında bu şanüy öyle bir sert tutumla yola çıkmış ki, babasının döneminde Hunnu'ya baş kaldıran halklar, ayağına gelmiş, Çin susmuş, Üeçji'ler sert yenilğiye uğramış ve Hun egemenliği tekrar kabullenilmişti.
Şanüy'un iç baskı oluşturduğuna pek hoş bakmasa da, Hun asiliyeti halkın eski şanına kavuştuğundan memnundu, o yüzden şanüy yönetimini kaldırma gibi girişimler giderek azalmaktaydı.
M.Ö. 203 ve 202 yıllarında, şanüy Mode, Küzey Altay'da yaşayan Kipçaklar'ı (Küyeşe) ele geçiriyor. Dinlin kökenli akraba halk, pek de direnmeden, Hun egemenliğine baş eğiyor. Hun'lar tarafından da Kipçaklar'a kardeşlik muamelesi yapılıyor ve kader onları kopamaz bağlarla ömürlüğe bağlıyor.
( Sonraki zamanlarda Batı'da zafer kazanan Hunlar'ın (Gun) Kipçak olarak adlandırılması bu birleşimden meydana gelmişti. İki akraba halk bir kaderi paylaşmış ve ortak zaferlere imza atmıştı. Avrupalı'lar için "Gun "ve" Kipçak "aynı anlamını taşır ve" Türk" sayılır).
M.Ö. 202 yılı Hunlar' ı başka zaferler sahibi de kılmıştı. Sayan dağı ve Angara arasında yaşayan Küzey Dinlinler de Hun egemenligine geçiyorlar, peşinden de "Kırgıznor" gölün kıyılarında oturan Gyangun'lar (Kırgızlar) Hunnu devletine bağalanıyorlar.
Bu olaylar tarihte ağır olaylar olarak girmemiş, çünkü hepsi akraba halklardı. Ama Çin hakkında bu söylenemez, çünkü eski düşmanlar "sarıbaşlar" ve "karabaşlar" kanlı savaşlarını sürdürmekteydi. Hun gururuna düşkün gaddar Mode tahta çıkmasıyla, Çin'in Tuuman Şanüy zamanındaki zafer hevesini sıfra indirerek, gözü dönmüş eski duşmanına haddini bildirmekten memnundu, Hun halkı da, tüm olumsuzluklara göz yumarak, Modenin şanüyluğunun arkasındaydı.
Çin askeri artık Hunlarla başa çıkamıyordu, o yüzden, paralı asker adlandırıla bilecek, genellikle ölüme mahküm cinayetcilerden oluşan bir asker grupları da, Hun askeri ile savaşmak için Çin başkanlığı tarafından acelece oluşturuluyordu, fakat o da zafere getirmıyordu. Savaş olaylarını önceden planlayarak, yan yatarak emirlerini veren Çin Asker Başkanları, şimşek gibi hızlı, duruma göre atak taktiğini hızla değiştirebilen, şerefi uğruna savaşan Hunlarla başa çıkamıyordu. Nasıl bir hazırlık yapsalar da Çinliler kuşatılma ve yenilgiden kurtulamıyorlardı. Bin yıllarca Hunlarla savaşmış Çin, Hun askeri taktiğinin çözmekte zorlanıyordu, çünkü her çatışmada farklı yöntemlerle aynı sonucu elde edebilen Hunlar, Çinin görkemli askerini darmadağın etmeye devam ediyordu. Özellikle Mode Şanüyün dönemi Çine ağır darbe vurmuştu. Savaşla zafere ulaşılamayacağı ve Hunların zayıflatma yöntemi diplomasiye dayalı olduğunu yaratıcı Çin başkanlığı farketmiş ve Mode Şanüy ile "Barış ve Akrabalık" anlaşması teklifinde bulunarak, Orta Asya Halkları arasında, zayıf noktasını açığa vurmadan, itibarını korumak, süzerene bağlı halklarının üzerinde de etkili olmaya devam etmek istiyordu. Fakat durumu bilen çevre halkları, Çin ve Hunnu arasındaki bağlılık tercihini Hunnudan yana ediyorlardı. Bu da Çini, Hunların eğmenin yeni yollarını aramaya zorluyordu.
M.Ö. 200. Hunlar, artan kuvvetlerle Çin topraklarının işgaline başlıyor. Hunların eline "Çeuçju", "Küzey Şansi", "Tsinyan" toprakları kısa sürede geçmiş, savaş zaferleri ta " Pinçer" şehrine dek uzanmıştı. Bu şehrin yakınındaki "Baydın" köyü topraklarında gerçekleşen savaş ise, Hun silahının - şanı, Hun insanlığın ahlakı örneği olarak, dünya tarihine geçmişti.
"Baydın Muharebesini" kaydeden Çin yazarları, tarih için paha biçilemez bilgiler bırakmış. O kaynaklar rakip tarafları detayli anlatmakta.
Mode'nin askerini dört üst düzey asil soyunun alaylarının oluşturduğu, her dört grubunun kendine ait asil cins atının olduğunu bu yazılardan öğrenmekteyiz. At cinslerinin renği bile bizlere ulaşmış - koyu, kestane rengi, gri ve beyaz. (Bugün Nart Karaçaylılar'da - Kantor, Genca, Sucorğa, Toru). (Alaşa-işçi tür). "Baydın Muharabasinin" önemi sadece bununla sınırlı değil. O yazılarda Hun ahlakının şaşırtıcı, o zamanın alışkanlıklarına zıdd, bir örneği de verilmektedir.
Muharebe sırasında ablukaya (kuşatmaya) Çin imparatoru ve tüm askeri başkanlığı da alınmış ve Mode Şanüyun eline inanılmaz fırsat geçmişti. Ama Çin başkanlığını rahatlıkla ortadan kaldırma ve tahta ulaşma imkanı varken, Mode bundan yararlanmıyor, rezaletli kuşatmayı 7 gün sürdürüyor, sonra ise askerinin arasında yol açarak, çekilmiş vaziyette yaylarını tutan Hun askerinin önünden Çin başkanlığının sağ salem geçmesine izin veriyor. Rezaletten dört büklüm ablukadan kurtulan Çin başkanlığı sınırına uğurlanır uğurlanmaz, Mode askeriyle kendi topraklarına çekiliyor. Bu olayı yüce Sıma Tsyan anlatmakta ve tabii ki, Hunlar hakkında hiç bir yorum yapmamakta. Belki de yapmaya hakkı yoktu, nasıl olursa-düşman. Fakat tarihe mal ettiği bu olay yorumsuz da, Hun halkının manevi gelişiminin diğer halklardan ileride olduğunun göstergesidir. Esiri öldürmeyen Hun ahlaki kuralı bu tarihi bilgide okunmakta. Yaşadığı devrin genel tutumuna karşın, ahlaki kuralları maddi değerlerden üstün bilen bir halkın kılığı ortaya çıkmaktadır.
Milattan önce 177 yılında Modenin askeri, Çinden sonra en sert düşmanı olan, Üeçji (Ariy) halkını darmadağın ederek, kalkamaz yenilgiye uğratıyor. Kinci ve gururlu Üeçjiler, Tuumanın zamanındaki zaferlerini unutamadan, Hunnuya baş eğmeni içine sindiremeden, Hun emrindeki halklar arasında ayaklanma moralini yaymaya başlıyorlar. Fakat hedefe ulaşmak kolay olmuyor, çünkü Hun zaferleri Merkes Asyayı sarsmaya devam etmekte ve onlara karşı tepkiyi engellemekteydi. M.Ö. 177-176 yıllarında, Hunnu devletine Doğu Türkistan, Tibet halkları-Kyanlar, Usunlar katılıyorlar. Kyanların katılımıyla Hun toprakları Sarı Su nehrin başına kadar uzanıyor, Tangutların ataları sayılan Jun halkının Batı Çindeki topraklarıyla sınırlaşıyor; Usunlar ise, kardeşlik anlaşması çerçevesinde Hunlara katılarak, onları (Çjan Tsyan'ın yazdığına göre) "Dunhuan" ve "Tsianşan" arası topraklarına hakim kılıyor. Kyanlar
usunlar da, söylendiği gibi "kardeşlik anlaşması çerçevesinde Hun egemenliğine geçiyorlar. (Tarihi bilgilere göre, Usun halkı Hunlara akraba sayılmakta, avrupa tipi antropolojik özellikleriyle tanımlanmakta. Siratori yazılarında bu halka yer vermiş ve ahlaki düzenini dile getirerek, iki ayrı hanlığın, anlaşmalı, sırayla toprağı kullanarak, barış ve huzur içinde yaşadığını belirtmektedir. Usunlar Hunlarla da barışcıl yaşamış, ancak M.S., Hunnunun iç savaşlar sonucu dağılmasından sonra, zorunlu Çin egemenliğine baş eğmişti. Usun halkıyla, Hunnu devletindeki şiddetli iç savaşlar sırasında mülteci akınıyla kardeş halka sığınmış, 58 Hun soyu birleşmişti).
Öylece Mode Orta (Merkes) Asyada atalarının tavrını koyuyor ve Çin devleti "vergi" sözcüğünü "hediyeyle" değiştirerek, Hunnu'yla "Akrabalık ve Barış" anlaşmasını imzalıyor. Her senelik vergiyle birlikte, Hun Şanüyun soyunda gelin olmak üzere Çin prensesinin verilmesi de kabul ediliyor.
Tabii ki, bu tamamen baş eğme anlamına gelmiyordu. Çin başkanlığı, akıllıca rüşveti, gizli ajanları ve her tür "arka yolları" kullanarak, vergiyle gelen Çin prenseslerini de işine katarak, düşmanını zayıf noktasını aramaya devam ediyordu. Daha "daha ışıldayan yay kurşunları", "uçan Hun alayları" ve "yenilgisiz Hun kibiri" güçlüydü, Çin de nefretini gülümseyle kaplayarak, susuyor ve uygun zamanı kolluyordu.
Belki de öyle bir dönemlerde yayılmış ve kaleme alınmış "HUN'U KOVMAK MÜMKÜN, DARMADAĞIN ETMEK ZOR, MAHVETMEK İMKANSIZ" Çin sözleri.
"Rezalettense-ölüm" sloganıyla savaşan, özgür ruhlu Hun, zamanının gerçekten de karşı koyulamaz bir gücüydü.
Milattan önce 174 yılı Hun tarihinde dönüm noktası sayılır ve Mode Şanüyun ölümüyle tanımlanır. Boş tahtın beceriksiz mirascılara bırakıldığı, düşmanlar için büyük bir şanstı.
Yeni şanüy, Modenin oğlu Laoşan, eski Hun tutumundan yoksun, kişisel yapısından eksik bir genç, babasının otoritesini kısa zamanda bastırıyor ve kinci düşmanlara yol açıyor. Artık Modeden etkilenmeyen ele geçirilmiş halklar, başta intikam duygusunu taşıyan Üyeçji'ler (Ariy) olmak üzere, ayaklanmaya meyelli davranışlar sergilemeye başlıyor. Gerginliğin hız kazanması için, Üyeçji halkının bir grubu, Hun mezarlıklarını (Kurgan) pisleyerek, düşmanına meydan okuyor. Buna dayanamayan Hunlar Üyeçjileri tamamen rezaletli bir yenilgiye uğratıyor, Üyeçji başkanı öldürülüyor ve vandallık yapan halk, çevre halklar tarafından da nefrete uğrayarak, ana topraklarından kovularak, menfi vaziyette Orta (Merkes) Asya'dan ayrılıyor.
Üyeçji halkın parçaları, öldürülmüş başkanı Kıdal'ın oğlunun etrafına toplanarak, Sır-Darya nehrinin karşı tarafına geçip, Amur nehrinin kıyı topraklarını ele geçirerek, Aleksandr Makedonskiy'in savaş zaferi sonucu kurulan eski bir prenslik bölgesinin sahibi oluyor, yerli halkı ise şiddetli sindirilmeye maruz kalıyor. Dünya tarihinde bu olayın gerçekleşmesi M.Ö.165. yılıyla tarihlendirilmektedir. (fethedilmiş devletin ismi-Baktriya. Birleşmiş halkın ismi-Menfi.)
Hun'lar ise, hakaretçi komşularından kurtulmuş olup, boşaltılan topraklara Üyeçji halkın kalan kısımları, Sakları ve Usunların bir kısmını yerleştiriyorlar.
Tarihte Üyeçjiler üzerindeki zafer Laoşan Şanüya ait kılınsa da, zafer ondan değil, daha etkili lan Hun asiliyetin ve Soyların geleneksel tutumundan kaynaklanmiştı. Laoşan ise başarısızlığını kısa zamanda kanıtlamış ve halkın tepkisini bolca kazanmıştı.
Çin Hunnu devletinin ortadan kaldıra bileceği zamannı görüyor ve Çin tarafına hassas bakan, süslere, tatlılara meraklı, konforuna düşkün Laoşanı tatlı dilli baskı altına almayı başarıyor. Bunları gören Hun Soy Büyükleri eskide gibi şanüye baskı oluşturamadıklarının acısıyla, iç tepkinin yaratılmasına yönelik bir moral oluşturuyor ve iç düzenin bozulma noktasına sürüklüyordu. Şanüy Sarayı ise, Çin astroloğ, danışman, yöneticilerle dolup taşarak, devlette olup bitenlerden habersiz veya ilgisizdi.
Hunnu devletinin bu dönemde dört kitleye bölündüğü, anarşi moralinin halkta hakim olmaya başladığı, her kitlenin kendi askeri kuvvetlerinin oluşturduğu ve rakipleşmeye başladığı tarihi bilgilerden okunmaktadır. Üst düzey asil soylar (Huyan- Koyan-(Tavşan); Lana- Lanu-(Orkide); Senbseçen-Sensençi-(Araştırmaçı) -( M.Ö.96.yılında-şanüy soyuna geçmiş); Süybu-Süyba-(Sonundaki), askeri başkanlığı ve Soylar Birliği, kendi aralarında anlaşmazlıklar da olsa, Hunnu'nun Çin'den uzaklaşması konusunda fikirdaşdı, o yüzden nostalji duygularla güçlendirilen "eski Hunnu" arzusunu hayata taşıyordu, diğer tarafta ise, iç sallantının ortaya çıkardığı-maceracılar, fırsatcılar, haydut gruplar ve onları kendi lehine kullanan çinleşmiş şanüy çevresi, kudretli devleti uçuruma sürükleyordu. Çin de kışkırtma faaliytlerinde başarılıydı, çünkü kukla haline gelmiş şanüy kör ve sağırdı.
Hunnu için trajik olayların başlaması, Çin hareminin ağası Üye'nin Hunnu'ya kaçmasıyla bağdaştırmak mümkün, çünkü şanüy tarafından sınırsız faaliyet ve her tür imkanlara sahip olan bu kişi, ekonomik konularda uyanıklılığıyla Laoşan şanüyu etkileyerek, Hunnu devletinde görülmemiş bir olayı kabul ettirerek, halkın vergilendirilmesi tedbirini aldırıyor ve duruma uygun kanunu da yürülüye koyduruyor. Vergiyi Hun hürriyetini kısıtlayan, gurur incitici bir hakaret gibi algılayan Hun halkı, Hun şerefinden olmuş şanüydan kurtulmak amaçlı, askeri güçle destekli uyarıcı ayaklanmalara başlıyor, bunun sonucu olarak da, şiddetli iç savaşları Hunnu devletini ciddi sarsmaya başlıyor.
Bu dönem tarihte Hunnu devletinin çökmesinin başlangıcı olarak bilinir.
Çin ajanının "vergi" macerası hedefine ulaşmıştı. Vergi şanüy soyunu zenginleştirerek ve güçlendirerek, onu Hun asiliyetine karşı başarılı kuvvet haline getirdiği, artık eski kuralların işlemediği, devlet içinde de iki kuvvetli grubun mecbur çatışmasını gerektiriyordu. Bir tarafta-üst düzey asiliyet, soylar birliği, eski askeri başkanlığı ve yaşlılıar danışmanlığı, diğer tarafta da, Çin destekli, vergiden güçlenmiş şanüyun soyu ve ona katılmış, yeni gelişimleri fırsat bilen her tür halk grupları.
Trajik olaylar artık kaçınılmazdı.
Şanüyun soyu, Soylar Kurulu ve Yaşlılar Kurultayı ile danışmıyor, kışkırtıcı bir bağımsızlıkla, Çin alışkanlıklarına uyarak, soyunun temsilcilerine süslü takma adlar (Ğök ve Yer'in doğurduğu), (Yüce Şanüy) vb., özel ünvanlar ve tanımlama işaretlerini vererek, alçakgönüllü, kişisel ve soy eşitligine alışkın Hun halkını çileden çıkarıyor. Göreve adama sıralar
bozuluyor, ünvanlar kuralsızca dağıtılıyor, şanüy sistemi kriz oluşturmaya başlıyor. Tahttan, başarısız Laoşandan sonra, daha Günçen-şanüy ( M.Ö.161-126), İçisiye-şanüy ( M.Ö.126-114), Üybiy-şanüy (M.Ö.kısa süreli hakimiyet, yıl belirlenmemekte), Üybey-şanüy (M.Ö. 114-105), Uşilu-şanüy (M.Ö. 105-102), İsmi belirlenmeyen şanüy, Guylihu (M.Ö.102-101),
Czuyduhey (M.Ö. 101-96), İsmi tarihe geçmemiş şanüy, İsmi belirlenmemiş şanüy, Senbsençen (kısa süreli hakimiyet, tarihi belirsiz), Huluguy ( M.Ö. 95-85), Huandiy (M.Ö. 85-68) geçiyor ve hepsi de şanüy soyunun yükselmesine ve soyların sessiz kalmasına yönelik tutumunu sürdürüyor.
Patlak veren ve Hunnu devletinin mahvolmasına neden olan olaylar ise Hüylüy isimli şanüyun (M.Ö.68-60) tahta çıkmasıyla başlamakta. Nedeni de basit: reddedilen bir kraliçenin, hakaretçi şanüyu (Hüylüy) tahttan atma arzusunun kara plana dönüşmesi, onun etrafında da, şanüy sisteminden kurtulmak veya tahta uygun kişini getirmek isteyenlerin toplanması, olayların da soyların askeri kuvvetleriyle desteklenmesi, devleti dengeden tamamen çıkarılmasına ve zayıf düşmesine neden oluyor. Huandi-şanüyun dul kraliçesi, törelere göre tahtla birlikte, Hüylüy şanüyun kraliçesi konumuna gelemediği ve reddedilerek hakarete uğradığı, halkta geleneklere tam saygısızlık olarak algılanarak, olayları hızlandırıyor, kraliçe yandaşlarını kuvvetlendiriyordu. Sonuç olarak da, Hüylüy öldürülüyor, yerine de, eski kraliçeye tapan, orta sınıf, şahsiyetsiz Uyan-Güydi (Tusitan) oturtuluyor. Yaşlı kraliçe (Cuan Küy Yançji) solgun aşkı ve devleti yönetme fantezilerini sessiz tutsağı fırlama şanüye yansıtarak, devleti eskiden de beter duruma getiriyor.
Uyan Güydi'nin ilk uyguladığı kanun, soyların sırayla görev, unvan, toprak ve servet alma haklarını ortadan kaldırarak, "babadan-oğla" her şeyin geçmesini savunuyordu. Şanüyun ilham kaynağı-kraliçe de, o kanunla vatanının temelini sarstığını, tarihte kara nokta olarak isminin geçeceğini, Hunnu'yu yıkan kadın olarak,lanetle anılarak, şarkı-efsanelere kodlanacağını bilemiyordu...
Ve devlet ayaklandı. Çin "danışmanlar" da zevkle el sıvayarak, iyi haberleri Çine ulaştırmakla meşğul olup, olaylara hız verilmesini sağlıyorlardı.
Çinden yüz bulan, sürekli kışkırtılan, M.Ö. 209 yılında tamamen Hun eğemenliğine geçmiş Dunhu halkın ahvatı-Syanbiy'ler, Hunlara baş kaldırıyor, iç çatışmalarla yıpranmış, toplumsal bağları kopmuş Hunnu ise, bir el, bir kuvvet olmayı başaramıyor, düşmana karşı da zayıf kalıyor.
Anarşinin genel kanuna dönüştüğü bu dönem, paniğe kapılmış, kuvvetli bir önderi olmayan, iç anlaşmazlıklar nedeniyle bir araya gelemeyen ve devletin var olması uğruna gururundan vazgeçerek birleşemeyen bir halk tarihin sayfalarından bugüne yansımaktadır. Bölgelere ve gruplara bölünmüş, kendiliğinden" başkanlara", "şanüylere" dönüşmüş kişilerin ortaya çıktığı, onların etrafına da savaş mesleği hariç bir şey bilmeyen askerlerin toplanması, gelecekteki acı olayların belirtileriydi.
Hunnu küçük prenslik bölğelere bölünüyordu. Anarşik isyana ilk imza atan İügan soyu, "Çjuki-Şanüy" ismini vererek, kendi soy tahtına Bosüytan isimli şahısı oturtuyor, Hakas komşusu Huğe-prens de, kendini "Huğe-şanüy" ilan etmekte geçikmiyor, Üyge soyun prensi ise "Çeli-şanüy" olduğunu çevreye duyuruyor, hatta bir orta rütbeli subay bile, kendini "Utsi-şanüy" ilan ederek, başı boş grupları toplayarak, onların başına geçiyor.
Tüm bu gelişmeler şanüy soyundan ayrı olduğu, halkı kurtarma ve Hunnu'yu eski kuvvetine döndürme amaçlı halk çırpıntılarının göstergesiydi. Cungarya, Tarbağatay, Saur topraklarında, öyle ce, şanüya karşı güçler barınmaya başladılar.
Tahtta ise, kanlı olaylar sonucu şanüyler öldürüldü, yeni şanüy Huhanye de, (M.Ö. 58-31) artık iç savaşlarının önleyemez hale geldiğini görerek, Çin'e elçiyle dilekçe göndererek, süzerene bağlılığını kabul ettiğini belirtti. Öyle de, "uçan atlılar" baş eğmiş vaziyette eski düşmanının kanatı altına sığınıyorlar."yaşlılar Kurulunun" ve "Soylar Kurultayının" şiddetli muhalefetine rağmen, M.Ö. 47 yılında bu trajik olay gerçekleşiyor.
Huhanye-şanüyun oğlu "görevlendirme" örtüsü altında Çin'e rehin gidiyor ve şanlı Hunnu, Çin'e bağlı hale geliyor. (Tarihte süzerene bağlı Hunnu "GÜNEY HUNNU" olarak geçer).
Ama Çin zafer dovullarını erken çalıyordu, fırlama "Güney Hunu'yu Hun soyuna rezalet olarak algılayan, başını eğmeden ölmeye hazır Hun'lar daha vardı. Onlar Huhanye'den hefretle çekilerek, şiddetli iç savaşları sırasında hayatta kalmayı ve Hun şanına gerçekçi kalmayı başaran, Çjiçji-şanüy olarak ilan edilen önderin etrafında toplanarak, Güney Hunnu'dan kaçmış, etrafına asker toplamış İlimi-şanüyu darmadağın edip onun askeriyle de güçlenerek, şerefini unutan, Çin yalakası sayılan Huhanye-şanüya meydan okuyorlardı.
Fakat arkasında Çin'in bulunduğu Güney Hunnu ile savaşmak, daha kendini toparlayamamış güçlerinin yıpranacağını bilen Çjiçji, askerin Cungarya'ya yerleştirip, çevre halklarla destek amaçlı ilişkilerine başlıyor. Çin ve Güney Hunnu'dan çekinen halklar ise, bu çağrıya olumlu cevap vermekte zorlanıyor, Usun'lar ise Çjiçji'nin elçisini idam ederek, kendini savaş alanı kılıyor. Kendinden geçen Çjiçji'ci Hunlar, Usun kardeşlerine haddini bildirerek, şiddetli çatışma sonucu, topraklarını ele geçiriyorlar.
Usunların küzey tarafında yerleşmiş Ugye halkı da, Hunlara katılıyor. M.Ö. 46 yılında Çjiçji, Hun egemenliğinden yeni kurtulmuş Hakaslar'ı (Enisey Kırgızlar'ı) tekrar Hun eğemenligine sokuyor ve onunla da kalmadan, bağımsızlığına yeni kavuşan Dinlin kardeşlerine de baş eğdiriyor. Ele geçirilmiş halkların birikmesi sonucu olarak, tarihi arenaya "Hunnu" isimli İkinci Hunnu çıkıyor.
Eski tutumlu, hırslı İkinci Hunnu'ya savaş açmaktan çekinen Çin, yeni Hunnu'nun varlığının görmezden gelerek bir süre dirense de, savaş zaferleriyle rakip çevresini oluşturmaya başlayan yeni devlete ciddi davranış gerektiğini kabul ediyor ve süslü diplomasi yöntemleriyle, Çjiçji'ye ulaşmaya başarıyor. Fakat talihsiz bir olay (elçinin Hunnu'da öldürülmesi) iki devletin arasını açıyor ve Çin ölüm kalım savaşı başlatıyor. Acaib askeri baskılara maruz kalan ve kan kaıb eden Çjiçji, dost bildiği Kangüylere halkı ile birlikte sığınıyor, birleşmiş güçlerle Çin'e karşı koyarak, Hun ismini yaşatıyor. Güney Hunnu'lular ise, kardeşlerine karşı, Çin taraftarı olarak savaşıyorlardı.
(Kangüy halkı hiç bir zaman Çin egemenliğinde olmamış, Hunlarla kardeş davranışlar içerisinde yaşamıştı).
Çjiçji halkının ve askerinin Kangüylere sığınmasıyla, boşaltılan topraklara Güney Hunnu'nun halkı yerleşiyor. Öyle de, kukla Huhanye-şanüy eski Hunnu topraklarını elde etmiş oluyor.
Çin tarafından kendi kardeşlerine karşı nefretle beslenen Güney Hunnulu'lar, şanlı atalarını unutarak, bağlılığından memnun bir tarihi uykuya dalıyorlar. Yeni Hunnu (Çjiçjiciler) Kangüy'le birlikte, Çin' kulak asıp duran Usunu tekrar vuruyor, bir kısmı kaçarak dağılıyor, diğer kısmı ise Hunlara katılarak, sonuna kadar kaderini birleştiriyor. Artık kuvvetlenmiş Çjiçji-Kangüy birliği, Fergan vadisinde, Talas nehrinin kıyısında, Parfyan halkın yardımlarıyla kale kuruyor ve yeni hayata başlıyor. Kalenin kulesine de, Huhanye-şanüyun ve Güney Hunların unuttuğu, beş rengi Hun bayrağı asılıyor. Ama kader bunlardan yana olmıyor. Çin, baş eğmeyen, çoğunlukla asiliyetten oluşan Hun güçlerinin var oluşundan rahatsızdı, onları mahvetme yollarını da arıyordu. Öyle de, ölüm cezasını kaldırılması vaadiyle, Çen Tan isimli cinayetçiyi Fergana'ya yolluyor, o da kaleye gizlice sokularak, Çjiçji'yi öldürmeyi başarıyor. Peşinden Çin askeri, şiddetle Hunlar ve Kangüyleri kattediyorlar. Tarihi kaynaklarda o savaş hakkında yazılanlar, Hun halkına saygı uyandırmakta. (Erkekler öldürüldükten sonra kadınlar, çocuklar da sonuna kadar savaşmış. )
Bu olay cinayetçi Çen Tan'ı kahraman yapıyor, beş rengi Hun bayrağı törenle indiriliyor, Güney Hunlar da, Huhanye'nin arkasında, yazıklar olsun denilecek kadar suskun kalıyorlar. Öyle de, şanlı HUNNU tarihten siliniyor.
M.Ö.31. yılında Huhanye-şanüy ölüyor, tahta da birbirinden köle ruhlu şanüyler (Fuçjulay-Jodi,Seysye-Jodi, Güya-Jodi, Üçjülü-Jodi) peş peşe oturuyorlar. Onların nasıl bir Hun olduğunu ise, ismine katılan "jodi"-(saygılı) sözcük açıklıyordu. "Gökten gelen atlılar" artık Çin'e "jodiler" di.
Çjiçji ve onun kederli taraftarları, tüm ağırlıklara rağmen Hun şerefine değer yaşamış ve öldürülmiştü, Güney Hunnulular ise, Çin'de sindirilmeye mahküm olmuştu. Ama atalarının kanı damarlarında bulunan, olup bitenlerden rahatsız olan, Çin'e kin besleyen Hunlar da vardı. Yavaş yavaş Güney Hunnu'nun içinde, önce "jodi" şanüylere, sonra da Çin başkanlığına karşı sesler yükselmeye başlıyordu.
Çin ise, zafer heyecanıyla, yeni topraklarına halk dağıtımıyla meşguldu. Batı bölgesi tamamen artık onun emrindeydi, orada burada ayaklanmalar da olsa, onlar hafiften bastırılıyordu. Usun Güney Hunnu egemenliğinde de sayılsa, Çin'e tapıyordu ve Hunnu'dan izinsiz kendi başına serbest ilişkilere giriyordu. Tüm Orta (Merkes) Asya artık Çin sarayı ile birlikte nefes alıyordu.
Bu dönemde Çin Merkes Asya halklarının hiç biriyle dostluk anlaşmasına girmiyor, fakat kendine bağlı konumundaki Güney Hunnu ile anlaşmaya varıyor. Belki de, bağlı devletin halkından, onun yenilemez gururundan çekindiğinden, yatıştırıcı belge olarak böyle bir anlaşma yapılıyor: "Bu zamandan itibaren ebedice HAN ve HUNNU bir EV oluşturacak, nesilden nesile bir birini aldatmayacak, ya da bir birine nefret duymayacak. Hırsızlık olursa bir birini haberdar edecek, idamı birlikte gerçekleştirecek. Düşman saldırısı olursa askerler bir birine yardım edecek. Bu anlaşmayı kim bozarsa GÖKTEN cezasını alsın ve onun ahvatları, nesilden nesle bu antı'n bozulması lanetini taşısın"
Çin öyle de, bağlılığı süs anlaşmayla örtmüş, eşitlik hikayesiyle de eski düşmanının gururunu yatıştırarak rahatlamıştı. Güney Hunnu halkı ise o kadar rahat değildi. Durumu körüklenmesi için ufak bir neden yeterliydi, öyle bir nedeni de Çin kendisi yaratıyor.
İç isyan sonucu Çin tahtına zorla oturan Van Man, tüm bağlı devletleri "prenslik" statüsüne sokarak, tek imparator olma hayallerine kendini kaptırmış olup, emrini duyurmak için, her tarafa elçiler göndermiş. Güney Hunnu'ya da duyurucu gelmiş. (M.S.9. yıl). Yetkili Güney Hunnu şanüyün kullandığı "HUNNU ŞANÜY Sİ" yazılı devlet mühürünü alarak, yerine "SİN HUNNU ŞANÜY" yazısıyla, sınır prensliği statüsünü belirleyen kaşayı verince, ortalık savaş alanına dönmüş vepatlamak üzere bulunan Hun kişiliği ortaya çıkmıştı. Sakin saydıkları Hunlar ayaklanıyor, Çin'e nefret duyan Çeşi de isyancıları destekleyerek, Şofan kalesini
darmadağın ediyor, peşinden de Batı Bölgesinde bulunan Çin askerlerini esir alıyorlar. Van Man yanlışını anlıyor, yeni elçiler yolluyor, fakat tavır almış Üçjülü-şanüy (M.Ö. 8.- M.S.13.) barışa yanaşmıyor. Çin sınır bölgeleri yine "uçan atlılardan" nasibini alıyor. Bu da Üçjülü şanüyun ölümüne dek ( M.S.13. yıl) devam ediyor.
Uyumsuz şanüyun ölümüyle, Çin sarayı Güney Hunnu tahtına peş peşe kendine yatkın şanüyleri oturtarak, artık sabrı taşmış "gururluları" yatıştırmaya çalışıyordu, ama artık çok geçti. Hun halkı artık rezaletli uykusundan uyanmıştı.
Han-şanüyun döneminde (M.S.13-18.) Çin'e karşı Uhuan halkı ve Batı Bölgedeki Haraşar ayaklanıyor ve yine Hun egemenliğine geçiyor. Batı Bölgesi halkları (Kuça ve Yrkent hariç) Çin'e karşı çıkarak, Hunnu'yu güçlendiriyorlar. Beş rengi Hun bayrağı yine Hunnu sarayının külahına asılıyor, Çin de ölü saydığı düşmanının canlandığını görerek, durum değerlendirilmesini acelece yapıyordu.
Milattan sonra 44-45 yıllarında, tam Çin'i dize koyma imkanı elde iken, Hunnu'nun ( Güney Hunnu Çine yüz tutarak Van Man döneminde koptuğundan sonra, "Hunnu" ismini tekrar kullanmış) içinde, Çin yandaşları ve Çin düşmanı-"Hun Birliği" arasında şiddetli çatışmalar başlıyor bu da devleti yeniden sarsıyor. Bu çatışmalar sonucu, küskün sek
z soy, ortak kararıyla, tahttan uzaklaştırılan veliaht BEY'i "HUHANYE-şanüy-2" adlandırarak, "Güney Hunnu" ismini de koruyarak, onun önderliğinde, ikinci defa Çin'e veriliyorlar. 8 soy tabii ki devlet oluşturamıyor, yine de Çin tarafı, düşman tutumlulara inat, reklamla güzel karşılanıyor.
( Bu gidişle onlar tarihi arenadan çıkıyor, çok sayılı Hun soyları Çin halkı tarafından tamamen sindiriliyor).
Öylece Hunnu ikinci defa bölünüyor, bu sefer de kardeşlerin yolları ebediyen ayrılıyor. Devlet kudretini kayıb etmeye devam ederken, Uhuan halkı ayaklanarak, Hun tesilcilerini topraklarından kovarak, bağımsızlığını ilan ediyor. Hun'lar Küzeye doğru çekiliyorlar, ama orada da, Çine giden 8 soyun yeniden oluşturduğu "Güney Hunnu"nun şanüyu Huhanye-şanüy-2 ile ve Çin askerleriyle savaşmak zorunda kalarak yıpranıyorlar.
(8 soyun koptuğundan sonra geriye kalan Hun halkın kısmı "Küzey Hunnu"lular olarak adlandırılmış. Öyle de "Güney Hunnu" ve "Küzey Hunnu" iki farklı yönü izleyerek, ortak tarihine son vermişti).
M.S. 46 yılında Güney Hunları Çin desteğiyle durmaksızın Küzeyli kardeşlerine düşmanca saldırıyor ve Punu-şanüy halkıyla birlikte, çağresizce Halkaya sıkıştırılıyor. Kardeş kanı ile ıslatılan topraklara, Güneyli Hunlar yayılıyor, bu olayları görerek moral bulan Uhuan ve Syanbiy halkları, Güney Hunları da yandaş yaparak, M.S.58 yılında Küzey Hunları Mançjuriya'dan çıkarıyorlar. Güneyliler ve Küzeyliler arasındaki savaş, tarihte bilindiği gibi tam 30 yıl sürmüştü.
Söylendiği gibi Güney Hunnu bir kaç zamandan tarihten silinip gidecek, Küzey Hunlar'a ise kader hem açı, hem de şanlı yolu hazırlıyordu. Zaferlerin baş döndürücü heyecanı, yenilginin canı ruhu çökerten rezaleti, ana vatanının kaip etmenin trajedisi ve yeni yollara koyulma, yeni coğrafi alanlara yayılma, yeni zaferlerden mutlu olma Küzey Hunların geleceğiydi.